Öykü
İbrahim Tekpınar – Üç At Süvarisi
“süvari kılıklı reş’e”
üç atı vardı onun.dı.nasıl tarif etsem, nasıl anlatsam?
birincisi:
dağın yamacından giderkenki at.giri. dört nala o da fidan boyunda.kara adı gibi “reş” reşat!
ikincisi:
şehre uzaktan bakan bir kenar mahallede,tepede terk edilmiş yaşlı at.beyaz.hüzünlü.bakışından belli.gençliğindeyse yeminli.yeryüzünü “kendi harası yapmaya,rüzgara çatmaya”aht etmiş. ayaklarından belli. kendi az biraz kirli beyaz gözleriyse kara,siyah,reş.
üçüncüsü:
açıp baktılar kalbine.hasarlı.onaralım dediler.uyuttular.uyudu da uyudu.rüyasında beyaz bir küheylan gördü.üçüncüsü o.biliyorum gördü.çünkü bana da rüyamda söyledi.uyandım da inanamadım.beyaz hem de bembeyaz bir küheylana binmiş eve gideceğim diyordu.yani bu karanlıkta nasıl bulacaksın evin yolunu demedim. onca yol.onca kilometre.onca köy.onca tepe.nasıl nasıl ?hem de zifiri karanlık.simsiyah.
sonuncusu:
nerde kaldı? ha geldi ha gelecek.göründü kanatlı uçak.karnında bir adam.ağır mı ağır.yüklendiler de kimseler yetmedi koşup gelenler de yüklendi. tepeye kadar güneşin altında onca adam tahtadan bir atın sırtında bir adamı dağa oydu. oydu ki atlar rahat etsin. o da dört nala atları koşturup dursun.ama rivayet midir nedir? her gece at sesleri gelir o dağdan bir de kara bir adamın gölgesi vurur köye.hangisine tabi ki geyiklerin indiği “reşadiye’ye” onlar da bilir o üç atı da kara gölgeli adamı da.dinler dururlar.geceleri.at kişnemelerini. hem de karanlıkta.
