Connect with us

Şiir

Kadir Altuntaş – Kanatlarım Var Benim

Published

on

Bugün işte annemin kollarından kopup,
Çıktım Tanrı’nın merdivenlerinden.
Yanıma bir senin sevgini, bir de annemi almak istedim.
Sanırım Tanrı düşlediğim kadar saf değilmiş ki, bomboş kaldı ellerim.
Bulutların üstünde bahşedilmişken taptaze kanatlarım, saçlarının üstünde süzülmek,
Nasıl da bahar kokuyormuş.
Annem bir mermerin başında yüreğinin en saf yaşlarıyla, kupkuru olmuş dudaklarımı ıslatıyormuş.
Anne bak! Kanatlarım var benim.
Ben orada değilim.
Sallama artık bembeyaz beşiğimi, mermerden yapmış bu iş bilmezler.
Yorma güzelim kollarını.
Hep melek derdin bana eskiden; bak! Kanatlarım çıktı sonunda,
Bulutlar biraz ağırmış ama,
Seni görmeye gelirken hafifletiyor süt rengi taşlar yollarımı.
Artık dökme gözlerinin yaşını.
Bırak, eriyip kül olsun ki bedenim,
Kanatlarımı çırpıp acılarımı sileyim.
Burası bembeyaz bir karlar ülkesi, bir ütopya sanki.
Unuttum varoluşumun dayanılmaz düşüncesini,
Kötülüklerin hiçbiri yük değil omuzlarıma.
Süzülüp semalarda, uyuyacağım yüzyıllarca.
Bulutlardan bir yatak yapmış Tanrım bana.
Sevgilimin cennetteki çiçekleri anımsatan kokusunu almadığım zamanlarda,
Bekliyorum yüzyıllık uykumda.
Uyanıp küllerimle karıştırdığım umudumu, rüzgarlara atacağım.
Kanatlarımı göğe her kaldırışımda evrene ışık olacağım.
Ve bir gün sevgilimin beni arayan gözlerine,
Günü örtmüş bir yorganı süsleyen yıldız olacağım.
Sana sevgilim, sönmüş bir umut gibi parlayacağım.
Ben beklerken Tanrı’yla göğün üstünde,
Beni hatırlasın parlayan taşlar, kaderin maviliklerinde.
Dökmeyin gönlünüzün mahcup damlalarını üstüme,
Ben sevmem yağmurları.
Bakın, kanatlarım var!

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şiir

Kadir Erdem “Nadas”

Published

on

Duvarlarının en azından birinde

Aşk bir vebadır.

Yazmayan hiçbir memlekette

Rahatça koynuna giremem.

Nabat bir tevellüt aşındırıyorum

Beklenirken damla,beklenirken sıhhat

Beklenirken aydınlık bir halk oluşunu

Ben ki seni delişmen seviyorum ya

İşte bu da bana ders olsun.

Neden ağıziçlerin hep nadas yeri?

Hiçbir canlının yavrusu doğmuyor yanında

Yıkılası bir kent izlenimin

Havan ise kurşundan geçilmiyor.

Tamam peki karanlık varsın olsun

Ama senin her gün katran damlayacak

Üstüne.

Continue Reading

Şiir

Emre Atalı “Tükeniyoruz”

Published

on

Bu kalemin ucunda sanki kömür yerine kan durur; kendimi yitiriyorum

Bunca kelamı kim oluşturur bu ahraz dizelerde?

Toz konmamış esmer derime yapışan bir lanetli ruh,

Öfke ve hüzün sarayı olan kalbime mi saldıracak birde?

Hislerime yansıtamadığım bu mevsimin kirli, sarı rengi.

Bir taraftan manasız bir soğuğun ahmak beynimdeki ahvali.

Hiç gülen bir surat görmemiş tarladaki dedemin çektiği hasret;

Kömür yerine kan sebebini sunan gönülsüz bir tercih mi?

Gün yüzü görmeyeli sanırım dört milyon yılı geçiyor.

Benden önce de buradaydın, seni aptal dünya!

Güneşi göremediğin o kadar yıl yaşamayı neden istedin?

Açık, sarı bir ışık hüzmesini görmek için mi verdin bunca çaba?

Kömür karası gözlerim artık yaş yerine kan gönderiyor; hissettim.

Yeterince deniz mavisini gördüm; bana kalsa bu kadar süre kâfi.

Madem dünya yaratıldı benim için, o zaman ahiretin temel taşı benim.

Ah, bir de bileğim dönse, neler yazacağım da kalacağım bu dünyada baki!

Ben ve bahtım üç milyon yıldır anlaşamıyoruz; kendisi bir bela.

Kıpkızıl bir gökyüzünün narenciye kokusu gibidir, tarifi manasız.

Kahır matemi içerisinde beyaz hayallerin kapkara gerçeği olan bu dünya;

Beş milyon yılı devirdik, çok sever, bırakamaz katiyen, etmez veda.

Gözlerim, gördüğü gerçeklere inanmamayı tercih edeli iki milyon yıl oldu.

Hoş-ayende ne varsa sundu; masumiyet temsilcilerime bu zulüm çok,

İnanmayın bu dünyaya! Sizi güldüren her vaktin ardı, zehr-i kahırlarla dolu

Buradan göçen her ruh kurtuluyor; biz kaldıkça tükeniyoruz, bunu böyle bilen yok.

Continue Reading

Şiir

Betül Balıktutan “Şakaklarımızda Diriliş Çiçekleri”

Published

on

Ey ulu göğsünde saklayan bilgiyi

Aç bize surlarını

Bilelim şimdiyi

Ve sonrayı

Yeniden başlamak zamanı değil midir?

Saatin yelkovanı ve akrebi

Öğret bize

Koca bir çınarı okumayı

Ve sonra dönüp çatısız bucaklarımıza

Farklı hikayeler yazmayı

Sembolik bir umut değil bizimkisi

Biz artık

Gerçek bir hayat kokusu

Çizerek uyanmak istiyoruz

Yeni günün gözbebeklerindeki ışıltıda

Değnekler değdiler ölülere

Yürüsün diye hayatları

Kuş sesleri deldi gökyüzünün

Bulutsu yazını

İşte şimdi gerçek bir yaşamak zamanıdır  

Bizler bu anları sırtımıza yapıştırıp

Şakaklarımızda diriliş çiçekleri

Avuçlarımızda hayat çizgileri

Bir gün hepimizi kurtaracak

Ak pak bir beklemekte durduk

İstikbalin sarı çiçek bahçelerini.

Continue Reading