Connect with us

Röportaj

Beş Kelime “Hicri İzgören”

Published

on

Mağara: 

Platon’un ‘Mağara Alegorisi’ni saymazsak…Evim evim,güzel evim…Sakın  çat-kapı gelmeye çalışmayın çünkü kış uykusundayım. 

Alınteri: 

‘Göz nuru’yla aynı gecekondu mahallesinde oturur…Masalları aynı,  düşleri aynı. Aynı ateşin yakƨğı ağıtlardan geliyorlar. Paylaşırlar  yoksulluğu ve onuru… 

Din: 

Bak: “Şuarâ” sûresi 224-225-226 âyetler… (Şairler(e gelince), onlara da  

sapıklar uyarlar. Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar.Ve onlar  

yapamayacakları şeyleri söylerler.) (Diyanet İşleri Başkanlığı Meali) 

Yasak: 

Bazı yasaklar çiğnemek için konmuştur… 

Siverek: 

Kara sevda…İlk aşkım…İlk göz ağrım… 

Bu mini röportaj Tetirbe Fanzin’in 5. sayısında yayımlanmıştı. Cevapları için Hicri İzgören’e teşekkürler.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fanzin

Doksanlarda Diyarbakır’da Bir Heavy Metal Fanzini “Mindfuck”

Published

on

Politik çeşitlilik ve hareketlilik sanatsal üretimlere de sirayet ediyor. Darbelerse bu çeşitliliği nerdeyse tek renge boyayıp bitirmeye “gayret ediyor” 

Bu gayretin sonucu tüm yayınları yasaklamak, toplamak ve mümkünse izne tabi tutmak. Bu gelenek Osmanlı Döneminden beri süregeliyor. Matbaa Nizamnamesiyle gazeteler ve özellikle muhalif kesim hizaya alınmaya çalışılıyor. Hatta matbaaların kaç kapısının olacağı bile nizamnameyle belirleniyor. 

Sovyetler de de baskıcı rejim bazı yayınları yasaklıyor. Bunu delmek için daktilo veya el yazısıyla yazılmış eserler üretilip dağıtılıyor.(Samizdat sözcüğü “sam” Rusça: “kendi, kendi ile” ve “izdat” yayımcı kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Kendi yayım, kişisel yayım, kendi basım anlamına gelir.) 

Bir nevi “her yasak kendi isyancısını yaratır.” ve yaratıyor da. Doksanlara gelindiğinde Türkiye’de de alt kültür yayınları yavaş yavaş çoğalmaya başlıyor.Fanzinler, fotokopi afişler, kasetler, bandrol ve izin alınmadan fotokopi olarak basılan kitaplar vb.  

Fanzinler için her ne kadar tarihlendirmeler Anteres’ten başlasa ve 1971 yılını bulsa da aslında Türkiye’de Mondo Trasho ile fanzin yayıncılığı başlıyor. 

İstanbul, Ankara ve büyükşehirlerde üretilen fanzinler bir şekilde “taşra” sayılabilecek   Anadolu şehirlerinde de hem okuyucu bulmaya hem de üretilmeye başlanıyor. Bursa’da “Endoplazmik Retikulum”, Mersin’de “Ölüdeniz”, Denizli’de “Bir Garip Serçe”, Edirne’de “Şiir İti Rhesus” , Fethiye de “Fanz Voyn” , Antalya’da “Illuminations” , Ankara’da “Yarble-zine” gibi fanzin yayınlarını görmekteyiz. İçerikleri müzik, sinema, edebiyat, sanat olsa da üretim tarzları hemen hemen aynı. Daktilo veya el yazısıyla ve fotokopilerle çoğaltılıp dağılıyor. 

Diyarbakır da 1994 senesinde bir fanzin çıkıyor. Kapağına “pis dergi” yazılmış olsa da üretim tarzları(daktilo ve el yazısı kullanılmış) çoğaltım tekniği(fotokopi ile çoğaltılıp Ofis’te sanırım tezgâhta satılmış) ve tüm fanzinlerde olduğu gibi politik bir duruşları hasebiyle fanzin.(o dönemin meşhur müzik fanzinlerinin çoğu ürettiklerinin fanzin olduğunu bilmeden yayın yapıyor. kiminin tirajı şimdiki dergilerden bile fazla)   

Mindfuck Heavy Metal Fanzini ve tek sayı çıkıyor. Çıkaranlar lise öğrenciler. Eyüp Emrah Yıldız ve Gayem İnayet Turgay. İç kısımda Abbas Barış ismini de görmek mümkün. 

Mindfuck Fanzin’in ilk sayının editör yazısının altında büyük harflerle  

“8 Mart Kadınlar Günü Kutlu Olsun” yazılmış. Fanzini çıkaran ve editoryal yazıyı yazan E.Emrah Yıldız’ın ismi ve mahlası bulunmakta ve en önemlisi adres verilmiş.

Bağlantı adresi. “Ekinciler Caddesi Çalışkanlar APT.E Blok No: 6 Ofis D.Bakır” yazılmış. 

İç kısımlarında özellikle metal müzik guruplarının tanıtımları ki bir dönemin efsanevi grubu Hazy Hill’in tanıtımı var. Hazy Hill bir sene sonra Türkiye’de müzik yapmayı bırakacak.2000 senesinde de tamamen Avrupa macerasını da sonlandırıp müziği bırakacak. Brezilyalı müzik gurubu Sepeltura’nın tanıtımı var. Yine Athena gurubuyla yapılmış bir söyleşi var. Listeler var. En sondaysa elle çizilmiş radyo programı reklamı.  

Programın sunucusu ve o dönemin Mindfuck Fanzinin çizeri doktor Gayem İnayet Turgay ile konuştuk. 

1.Mindfuck’ın hikayesinden biraz bahsedebilir misiniz? Kimler vardı? Nasıl ortaya çıktı? 

Gayem İnayet Turgay: Biz o dönem lisede okuyorduk. Ben ve en yakın arkadaşım Eyüp Emrah Yıldız. Tutkulu Heavy Metal dinleyicileriydik. Aslında çölde birbirini bulmuş kutup ayıları gibiydik. O dönem Diyarbakır’ da kaset bile alabileceğimiz yer yoktu. Genelde Eyüp İstanbul Kadıköy’den posta yolu ile doldurma kaset getirtirdi sonra bana istediğim parçaları tekrar doldururdu. İnternet yoktu ve dergilerden falan haber kovalardık. Yine İstanbul ‘dan kaset aldığımız yerden bazen yabancı dergiler bir de yerel fanzinler getirtirdik. Zorlu bir süreçti ama keyifliydi, başlı başına uğraştı bizim için. İlk olarak okulda okul gazetesi çıkardık. Adı Timebomb’du. Duvar gazetesiydi ve İngilizceydi. Sonra neden kendi dergimizi çıkarmıyoruz diye düşündük. Ama o kadar kolay değilmiş, valilik izni falan almamız gerekti. Olağanüstü hâl bölgesiydi Diyarbakır o dönem, annem vali yardımcısı sekreterliği yapıyordu biraz onun yardımı ile valinin önüne çıkıp yapacağımız işi anlatmıştık. İşte böyle. 

2.İsim kimin icadı?  

Gayem İnayet Turgay: İsim Eyüp’ün fikriydi. Okul gazetesinin ki ise benim: Timebomb. 

3.Sanırım kapaklar sizin eseriniz. Editörün giriş yazısında belirtilmiş. Her iki kapak da mı size ait? Çünkü; radyo reklamı var arka kapakta. Süper Radyo 102.0 ”bizi dinlemeyen metalci değildir” deniliyor. Siz o dönem radyoda mı program yapıyordunuz? 

Gayem İnayet Turgay: Evet çizimler bana ait. O dönem çok fazla bu tarz çizim yapıyordum. Arka sayfa da her iki yüzde iki ayrı radyo programının reklam afişi olması lazım. Evet Diyarbakır süper radyo da ilk heavy metal çalan benim. Sonra Eyüp de başk bir radyo da Özgün ile program yapmaya başlamıştı afişin biri de onlara ait. İlk radyo programımın kapanış parçası Death in Cover yaptığı God of Tunder parçasıydı. Beni bir daha da radyoya çağırmazlar demiştim bu parçadan sonra ama Dicle Üniversitesi’nde okuyan öğrencilerin ilgisi ile uzun bir dönem programda devam etmiştim. 

4. Birinci sayıyı gördüm. Genel olarak müzik ile ilgili içerikler var. Efsane Sepulture ve Ankaralı müzik gurubu Hazy Hill’in tanıtımı var. Athena gurubuyla yapılmış bir röportaj yer alıyor. Listeler var. Çağının ötesinde işler ama Diyarbakır’da okuyucu bulabiliyor muydunuz? Tepkiler nasıldı? 

Gayem İnayet Turgay: Evet yazıların tamamı Eyüp’e aitti. Ve bence de eşsiz iş çıkarmıştık. Bastırdıktan sonra Diyarbakır’da gençlerin gittiği 2 Kafe tarzı yerde satış yapmıştık. Kendi arkadaşlarımıza falan sattık. Genel de bu da neymiş merakı ile satılmıştı. 

5. 1990larda Diyarbakır’da başka çıkan fanzinler veya benzeri alt kültür yayınları var mıydı? Sanırım 2001’de Sidar Jir ve birkaç kişinin çıkardığı Kulîlk adlı Kürtçe fanzin var. Çok sonralarına denk geliyor. Biri 1994 diğeri 2001. 

Gayem İnayet Turgay: O dönemde böyle bir iş yapıldığını sanmıyorum. Etrafımızda yapan ya da ilgilenen yoktu. Bizden başka pek dinleyen de yoktu. Subay çocukları vardı birkaç adet, onlarda diğer şehirlerde müziğe maruz kalıp gelen kişilerdi. 

6.Kaç sayı çıktı? 

Gayem İnayet Turgay: İlk ve son sayımızdı 

7. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerde genelde benzer işler var. Diyarbakır’da ve 1994 senesinde böyle bir işin çıkması size o dönem ilginç gelmiyor muydu?  

Gayem İnayet Turgay: Biz valilik izni, para, matbaa ayarlama işleri ile o kadar çok uğraşmıştık ki kendimizi çok kaptırmıştık ve çok ciddiye alıyorduk yaptığımız işi. Etrafımızdakiler ne der ya da satılır mı umurumuzda değildi. Sadece yapmak istedik ve yaptık. Kimseden onay beklemeden sadece kendimiz için. 

8.Doksanlar ve Diyarbakır denilince zor zamanlardan bahsediyoruz. Bir sürü olay o dönem oluyor. Siz o dönemde dağıtımı nasıl yapıyordunuz?  

Gayem İnayet Turgay: Dağıtım fısıltı gazetesi, merak ve tanıdıklar aracılığıyla oluyordu. Bizim yaş grubunun gidip vakit geçirdiği sınırlı mekân vardı zaten. Oralarda satış yapabiliyorduk. 

9. Üstünden otuz bir yıl geçmiş. O ekip de dağılmış durumda. Çoluk çocuğa karışmış olsalar gerek. Çocuklarınıza veya çevrenize  “Mindfuck’tan” bahsettiniz mi?  

Gayem İnayet Turgay: Evet benim bir kızım ve oğlum var, Eyüp de evlendi ama onda çocuk yok. Diğer arkadaşlarda aynı şekilde evlendiler çocukları olanlar var. Ben şahsen anlattım hala elimde dergimizden var be saklıyorum. O zamanki çizimlerimi de aynı şekilde saklıyorum. 

10. Son olarak ne demek istersiniz?  

Gayem İnayet Turgay: Tutkuyla bir şeye bağlanmak, kendimize hedef koymak ve ortaya çıkarmaya çalışmak, içinde bulunduğumuz zamandan mekândan bağımsız hareket etmemiz ve bir sürü olumsuzluğu göz ardı edip kendi dünyamızda kendimizi gerçekleştirmemiz çok güzeldi. Şimdiki çocuklar gibi her şeye kolayca ulaşamıyorduk ama yoktan var ediyorduk diyebiliriz. Hiç aklımıza gelmeyecek şekilde Diyarbakır’da özgürlüğümüzü ilan etmiştik. İnsanlar sokağa çıkamıyordu ama ben hem de kız başıma Eyüp ve Abbas ile ofis semtinde sokakta saatlerce oturuyordum. Ne internet ne telefon hatta sinema bile yoktu. Ama İstanbul’daki çoğu kişiden daha harbiydik diyebiliriz. Kendi müziğimizi bile zorlasak belki yapabilirdik amatör kayıtlarımız olmuştu yastıklarla Özgün ‘ün bateri çaldığı gibi. 

Güzel zamanlardı. Özlemle ve sevgiyle anıyorum. 

Mindfuck Fanzin’i Okumak Veya İndirmek İçin: Mindfuck 1 PDF

Continue Reading

Röportaj

Beş Kelime “Haydar Ergülen”

Published

on

Beş kelime köşemizin konuğu Haydar Ergülen. Onun beşi ve anımsattıkları: 

Kahvehane

Dedemlerin oyun eviydi, gençken yoldaş evi oldu, dergi çıkarırken yazı evi. Şimdi kimsenin evi.

Çingene

Irkçılığım yoktur çok şükür, ama hayatta en sevdiğim millet Çingene. Neşesi adından başlıyor.

Kavim

Göç, Ahmed Arif, Aşık Mahzuni, Cem Karaca,kadim, Mezopotamya, kapı…

Urfa

Sevdiğim bazı türkülerin memleketi: “Urfa’ya paşa geldi/halka temaşa geldi/bir elim yar koynunda/bir elim boşa geldi.”

At

Ağaçların adları gibi atların da cinslerini bilmek isterdim. kısrak, doru, küheylan. En sevdiğimse yılkı atı!

Haydar Ergülen’e Cevaplarından Dolayı Teşekkürler. Bu mini röportaj Yaşama Uğraşı’nın 2. sayısında yayımlanmıştır.

Continue Reading

Röportaj

1Kafasesi Fanzinde Yayımlanan Yaşama Uğraşı Röportajı

Published

on

1.Fanzin çıkarma fikri nasıl ortaya çıktı? Bize biraz bu süreçten bahseder misiniz? 

İnsanın aklına başvurduğu her olay dönüp dolaşıp çocukluğuna gidiyor. Şu an düşününce benimde yayın çıkarma fikrim çocukluğuma denk geliyor.Okuma yazma bilmediğim dönemler eve dergi giriyordu üstelik çocuk dergisiydi Başak Çocuk Dergisi. Onu gördüğümde “böyle bir dergi çıkaracağım “demiştim. O beni yazmaya, okumaya heveslendirmiş olabilir. Sonraki yıllarda da bloglar açtım ki açtığım dönemler 2000ler. Üniversite dönemlerimde de fanzinlerle tanıştım. Ben de çıkarabilirim dedim ve 2010 sonrası denemelerim de oldu. Arkadaşlarla çıkardığımız fanzinler de oldu. 2013 yılında falandı. Mutfağına kendimin geçtiği ilk fanzin 2016 senesinde Tetirbe Fanzin’di. 8 sayı çıktı. Onun ardından İkie  geldi.  ”Ekmek ve edebiyat” idi sloganı. Tamamen elle çoğaltıyordum. Fırıncının ekmeğe sarıp verdiği kağıtları kullanıyordum. Onun ardından da Yaşama Uğraşı ortaya çıktı. Adını Pavese’nin intihar etmesine günler kala yazdığı matbu günlüklerinden alıyor. Yaklaşık dört yıldır devam ediyor.  

2. Ülkemizin birçok üniversitesinde fanzin çıkartan arkadaşlarımız gerek basım, gerek dağıtım anlamında zorluklara ve engellemelere maruz kalıyor dergi ve fanzin faaliyetleri yürütürken çeşitli zorluklar yaşadınız mı? Şanlıurfa için bir değerlendirme yaparsak sizce dergiye ve fanzine okur ilgisi ne düzeyde? 

Tetirbe’yi çıkardığımız dönem bir arkadaşımız nerdeyse bizim yüzümüzden gözaltına alınacaktı. Diyarbakır’a giden bir arkadaşımızın arabasının göğsünde Tetirbe var. Görüyorlar. Hangi iş bilmezin mahareti bilmiyorum ama mahlaslı isimleri görüp sakıncalı bir yayın sanıyorlar. Sorgu falan derken biri arka kapağa bakıp okuyor. “Cahiller Kendini Aklar Kamiller Öz’ün Yoklar” Dertli Divani. Yazıyor. Urfa Alevisi Dertli Divani. Onun sözü.  Anlamamışlar. Anlamayacaklar da… Türkiye’nin hiçbir yerinde okumaya rağbet yok. Okumayı boşa bir uğraşı olarak gören çoğunluk var. Bu sebeple Urfa’nın durumu aynı Türkiye’nin durumu gibi sadece biraz daha “acılı” biraz daha vahimi. 

3. Günümüzde basım maliyetlerinin daha da artması ve sürece pandemi koşullarının da eklenmesinden sonra birçok fanzin ve dergi internet üzerinden hayatına devam etme kararı aldılar. Siz kaç sayı çıktınız, ne kadar ve nerelere dağıtım gerçekleştirdiniz ve bu süreç sonrasında nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz? 

Matbaa ve fotokopi fiyatlarının artışı herkesi olduğu gibi bizleri de etkiledi. Yine de daha az basmaya çalıştım ki zaten çok fazla basılmasına karşıyım. Kendi kendine akan küçük bir ırmak gibi fanzinler üretimlerine devam etmeli. Dijital konusunda da siteye her sayı için dijital versiyon atmaya çalıştım. Ola ki birileri fotokopi çekip çıkarır okur diye. 22 sayı çıktı. Farklı şehirlerden insanlara göndermeye çalıştık. Hiç hesap etmedim nerelere gitti diye. Bunu düşünmek biraz da kibre sebep olur. Bunun yerine etkisi düşünülmeli.  

4. Yaşama Uğraşı ve Karıncafil adı altında fankitler ve blokletler basıyorsunuz. Bu benim gibi fanzinle ilgilenenler için harika bir atılım. Bu çalışmalarınızı ilerleyen süreçte yayınevi oluşumu adı altında görebilecek miyiz? 

Yaşama Uğraşı ve Karıncafil iki kardeş ki birinin ilhamı Pavese diğerinin Arkadaş Z. Özger. İkisini çıkaran ekip hemen hemen aynı. Hepsiyle kardeşlikle bağlıyız. İkisi adına cevap verebilirim. Fankit’i birileri uydurdu ki uyduran Fanzin Apartmanı ekibi. Daha önce de benzer işler fotokopi kitaplar basılıyordu kimse de buna isim uydurayım demedi. Kimse de bunun mucidiymiş gibi davranmadı. Semizdat semizdat’tır. Booklet Booklet’tir.Fanzin fanzindir.Neyse… 

Bookletler basıyoruz. Önceden fikir vardıysa da faaliyete geçmesi Yaşama Uğraşı’nın sitesini taşıyınca oldu. Eski arşivi taşımam baya zordu. Onun yerine bazılarını sırtlamak lazımdı. Mesela Meryem Delmar’ın şiirleri vardı. Yaşı küçük olmasına rağmen ilerde iyi bir şair olacağına kesinlikle inanıyorum. Bazı şiirlerini ilk biz yayımladık. Onların taşınması lazımdı. E-kitap haline getirip siteye yükledim. Matbu olarak da az da olsa bastık. Zevkle de okuduk. Ömer için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Trafik kazasında öldü. Ölmeden kısa bir süre önce de mailleşmişiz. Onun ölümle ilgili bir yazısı vardı. Şiirleri vardı. Mutlaka arşive alınmalıydı. Dosyaya kendi yazısından bir alıntı isim verdi “Aniden Gelen Bir Yolculuk “ Sonra senin(Ferhat Nitin) ta başından beri bize gönderdiklerin vardı. Kuru Bir Islık oldu. Emin Tutal’ın “Kötü Elmalar’ı” derken uzadı en son Adnan Altundağ’ın “Pembe Sütü” çıktı. Duymasın ama onun da ileride iyi bir öykücü olacağına inanıyorum. Sadece yazmaya ısrarla devam etmesi gerek. Yine beni gerçekten heyecanlandıran intihar şairleri şiir seçkimiz. Çok heyecanlandırıyor. İyi bir şiir okuru olan Nuri Moğal ile hazırlıyoruz. Yine Farsça kursundan Cuma hoca ve Veysel Çetin ile Küçük Kara Balık’ı çevireceğiz. Kendimiz basacağız. Hatta çocuklara ücretsiz hediye edeceğiz. Bazı arkadaşların da sözü var. Onların da kendi eserlerini göndermesiyle bookletler devam edecek. 

 Yayınevine döner mi? Tam kestiremiyorum ama batıracak kadar çok paramız olursa zevkle batırmak için bir yayınevi açarız. Zevkle de batırıp “ne güzel kitaplar bastık ama” deriz. 

5. Fanzindeki eserlerin yayımlanma kararını hangi nüanslara göre belirliyorsunuz? 

Ticari bir ürün olmadığı için o güdüyle hareket etmiyorum. Kıstası var. Yani bir dergi sırf politik diye bir öyküyü yayımlamayabilir. Bizde öyle bir kısıtlama yok. Aksine politik sayılarımız da oldu. Argo olduğu için bir dergi rededebilir ama bizim öyle şartımı yok. Fanzin ruhuna uyan her şeyi yayımlamaya hazırım ama o yazının da bir ruhunun, anlamının olması lazım.  

Continue Reading