Şiir
Ada Pancar – Müslüman İntihar Bombacısının Kendini Patlatmadan Önce İçinden Okuduğu Şiir

Avrupa denen Allah.
Avrupa denen Allah’ım, hepimizin üreticisi, tüm renklerin ve yorumların ve kültürümüzün kökü,
Ne söylesek zaten, sen söylemeden biliyordun, söylemeden çok önce… Avrupa… hepimizin efendisi. Sana karşı çıkamam Çünkü sen zaten karşı çıkışsın Avrupa. Hristiyan Tanrısı mısın? Yoksa
Müslüman Tanrısı mı? Yoksa ekonomik bir birlik misin? (Avrupa Birliği)
Kültürel misin yoksa?
Bizi ve her şeyi kendi dininde birleştirecek kadar
Iknanın mı efendisisin yoksa savaşın mı? Fransa mısın Almanya mı?
Nasıl da güzel herkese özgür hissettiriyorsun? Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar
Kaç kilometrekaresin acaba, merak ettim? Tamamen yakılabilir misin?
Her şeyini okudum, kitaplarını, tarihini, bilimini, okudum kullandım. Onların sahibi sensin ben senden değilim; Fransa mısın?
Her yazdığım, esprim, yediğim içtiğim, düşüncemin kılları ve derisi ve düşüncemin kılları ve derisi’ imgesi, her yer sana bir gönderme yapıyor
(Referenz)
Ben sana bir göndermeyim belki, beni sana gönderdiler, -bir sevinç gösterisi gibi havai fişeklerle bu sefer- patlatacağım kendimi, senin her şeyinde…
Affet beni… sen değilim… Her bina, her sokak, hava ve gökler senin heykelin
gibi.
Almanya’mısın? Ingiltere mi? Ey kuranı kerimin seri olarak basılmasını ve her yere ulaşmasını sağlayan
baskı teknolojisini bulan Avrupa!
Varlığım varlığına armağan olsun!
Bom.
Kaynak: Kafagöz Dergisi
Şiir
Kadir Erdem “Nadas”

Duvarlarının en azından birinde
Aşk bir vebadır.
Yazmayan hiçbir memlekette
Rahatça koynuna giremem.
Nabat bir tevellüt aşındırıyorum
Beklenirken damla,beklenirken sıhhat
Beklenirken aydınlık bir halk oluşunu
Ben ki seni delişmen seviyorum ya
İşte bu da bana ders olsun.
Neden ağıziçlerin hep nadas yeri?
Hiçbir canlının yavrusu doğmuyor yanında
Yıkılası bir kent izlenimin
Havan ise kurşundan geçilmiyor.
Tamam peki karanlık varsın olsun
Ama senin her gün katran damlayacak
Üstüne.
Şiir
Emre Atalı “Tükeniyoruz”

Bu kalemin ucunda sanki kömür yerine kan durur; kendimi yitiriyorum
Bunca kelamı kim oluşturur bu ahraz dizelerde?
Toz konmamış esmer derime yapışan bir lanetli ruh,
Öfke ve hüzün sarayı olan kalbime mi saldıracak birde?
Hislerime yansıtamadığım bu mevsimin kirli, sarı rengi.
Bir taraftan manasız bir soğuğun ahmak beynimdeki ahvali.
Hiç gülen bir surat görmemiş tarladaki dedemin çektiği hasret;
Kömür yerine kan sebebini sunan gönülsüz bir tercih mi?
Gün yüzü görmeyeli sanırım dört milyon yılı geçiyor.
Benden önce de buradaydın, seni aptal dünya!
Güneşi göremediğin o kadar yıl yaşamayı neden istedin?
Açık, sarı bir ışık hüzmesini görmek için mi verdin bunca çaba?
Kömür karası gözlerim artık yaş yerine kan gönderiyor; hissettim.
Yeterince deniz mavisini gördüm; bana kalsa bu kadar süre kâfi.
Madem dünya yaratıldı benim için, o zaman ahiretin temel taşı benim.
Ah, bir de bileğim dönse, neler yazacağım da kalacağım bu dünyada baki!
Ben ve bahtım üç milyon yıldır anlaşamıyoruz; kendisi bir bela.
Kıpkızıl bir gökyüzünün narenciye kokusu gibidir, tarifi manasız.
Kahır matemi içerisinde beyaz hayallerin kapkara gerçeği olan bu dünya;
Beş milyon yılı devirdik, çok sever, bırakamaz katiyen, etmez veda.
Gözlerim, gördüğü gerçeklere inanmamayı tercih edeli iki milyon yıl oldu.
Hoş-ayende ne varsa sundu; masumiyet temsilcilerime bu zulüm çok,
İnanmayın bu dünyaya! Sizi güldüren her vaktin ardı, zehr-i kahırlarla dolu
Buradan göçen her ruh kurtuluyor; biz kaldıkça tükeniyoruz, bunu böyle bilen yok.
Şiir
Betül Balıktutan “Şakaklarımızda Diriliş Çiçekleri”

Ey ulu göğsünde saklayan bilgiyi
Aç bize surlarını
Bilelim şimdiyi
Ve sonrayı
Yeniden başlamak zamanı değil midir?
Saatin yelkovanı ve akrebi
Öğret bize
Koca bir çınarı okumayı
Ve sonra dönüp çatısız bucaklarımıza
Farklı hikayeler yazmayı
Sembolik bir umut değil bizimkisi
Biz artık
Gerçek bir hayat kokusu
Çizerek uyanmak istiyoruz
Yeni günün gözbebeklerindeki ışıltıda
Değnekler değdiler ölülere
Yürüsün diye hayatları
Kuş sesleri deldi gökyüzünün
Bulutsu yazını
İşte şimdi gerçek bir yaşamak zamanıdır
Bizler bu anları sırtımıza yapıştırıp
Şakaklarımızda diriliş çiçekleri
Avuçlarımızda hayat çizgileri
Bir gün hepimizi kurtaracak
Ak pak bir beklemekte durduk
İstikbalin sarı çiçek bahçelerini.